2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü sebebiyle yaptığı açıklamada tarih boyunca nehir vadileri, taşkın ovaları, açık kıyılar ve göllerin insanlar için yerleşim merkezleri olduğunu hatırlatan Ünver, birçok büyük medeniyetin sulak alanların etrafında geliştiğini hatırlattı. Ünver, " Bugün sahip olduğumuz teknolojik donanımlar, tarımsal faaliyetler ve hatta şehirleşme yöntemleri geçmişte sulak alanların çevresinde kurulmuş bu medeniyetlerin öğretileri üzerine inşa edilmiştir.Yaşadığımız bu asırda ise dünya ve ülke genelinde birçok sulak alan varlığını devam ettirebilmek için can çekişiyor. İnsanoğlu yaşam refahını atmak gayretiyle sulak alanların ekosisteminde tahribatlar oluşturmuş ve birçoğunu da kurutmuştur. Bu duruma dikkat çekmek üzere 2 Şubat, “Dünya SulakAlanlar Günü” olarak ilan edilmiştir” dedi.
Türkiye’nin, sulak alanlar bakımından Bağımsız Devletler Topluluğu hariç, Avrupa ve Ortadoğu’nun en zengin sulak alanlarına sahip olduğunu hatırlatan Ünver, Türkiye’de 1 milyon hektarı aşkın 250 civarında sulak alan mevcut olduğunu, uluslararası ölçütlere göre 81 sulak alanın uluslararası öneme sahip olduğu bilgisini paylaştı. Ünver, Burdur Gölü, Salda Gölü ve Eğirdir Gölü Uluslararası öneme sahip göller olarak tescillendiğini kaydetti.
“Sulak alanların önemi”
Sulak alanların yeraltı suları için kaynak niteliğinde olduğunu söyleyen ve ç zaman kilometrelerce ötedeki su kaynağı yada başka bir sulak alanı beslediğini söyleyen Derya Ünver, buna en güzel örneklerin Eğirdir, Beyşehir ve Kovada gölleri olduğunu ifade etti. Aşırı yağışlarda toprak tarafından emilemeyen fazla suyu depolayarak taşkınların yok edici etkisini önemli ölçüde azalttığını kaydeden Ünver " Doğal bitki örtüsünün ve sulak alanların korunduğu bölgelerde, sel felaketi az görülmekte; buna karşın nehirlerin ve kaynak sularının yıl boyu düzenli olarak akması sağlanmaktadır.Sulak alanlar, gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek, değişik türden çok sayıda bitki türünün yetişmesine ve çok sayıda hayvan türünün üremesine ve beslenmesine uygun ortamlar oluşturmaktadırlar. Pek çok sulak alan ender görülen ya da endemik olan bitki ve hayvan türünün barınağıdır." diye konuştu.
“Sulak alanlarımız can çekişiyor”
Burdur Gölü, Eğirdir Gölü, Kovada Gölü’nün benzer sorunlar yüzünden kuruma tehdidi altında olduğunu söyleyen ve bu gölleri besleyen akarsular üzerine yapılan bentler, barajlar nedeniyle göllerdeki su miktarının azaldığını kaydeden Ünver şöyle devam etti: " Atıksu deşarjları nedeniyle kirlilik arttı. Kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar nedeniyle göllerin sularına zehir karıştı. Yanlış tarım uygulamaları daha fazla su kullanımına sebep oldu.Ülkemizde bütüncül su politikaları olmadığı için Avlan Gölü devlet eliyle kurutuldu. Maalesef kisonuçları doğru hesap edilemedi. Avlan Gölünün kurutulması ile yeraltısuyu 1-2 metreden 40-50 metre derine düştü. Kundu’da Yamansaz; Antalya’nın içinde kalmış son sulak alanlardan. Binlerce kuşa ev sahipliği yapmaktadır. Yeraltı suyunun tuzlanmasının önüne geçmektedir. Aşırı yağmurlarda taşkın, sel riskini azaltmakta ve ısı yutak alanı olmaktadır. Şehirle bütüncül bir yönetim planı ile Yamansaz’ın sorunları çözülebilir, kuş gözlemcileri için cazibe merkezi haline getirilebilir. Hem sulak alan korunmuş olur hemde sürdürülebilir ekonomik katkı oluşur."
“Sulak alanların yok olmasına dur deme vakti geldi”
Sulak alanları kendi ellerimizle yok etiğimizi, önce sivrisinekten kurtulmak için bataklıkları, turbalıkların yok edildiğini, tarım alanı açmak için sulak alanların kurutulduğunu söyleyen Ünver, sözlerini şöyle sürdürdü: " Kullandığımız kimyasallarla ekosistemlerini tahrip ettik ve şimdilerde ise kentlerin içinde kalan son sulak alanlarda yangınlar çıkarıyor, kaçak yapılar oluşturuyor ve imar gelmesi çabalıyoruz. Oysaki sulak alanlar insan yaşamının sürekliliği için var oldular. Sanayileşme ile birlikte doğal varlıklarımızın, su kaynaklarımızın değerini unuttuk. Dünyanın iklim değişikliği ile alarm verdiği bu çağda artık bu tahribata dur deme vakti geldi. Bugüne kadar 200 bin hektar alan insan faaliyetleri sonucu kurutulmuştur. Sulak alan kaybını destekleyen politikalar değiştirilmeli, sulak alanların kurutulmasını öngören yasalar yürürlükten kaldırılmalı, hangi nedenle olursa olsun sulak alanların doldurulması ya da kurutulması yoluyla arazi kazanılması yasaklanmalıdır.Sulak alana ve sulak alanı besleyen tüm sulara veya sisteme bağlantılı kuru derelere hiçbir şekilde arıtılmamış evsel ve endüstriyel atık sular verilmemelidir. Sulak alanı etkileyebilecek bölgelerde ise gübre ve ilaç kullanımı kontrol altına alınmalı veya tarımsal hastalık ve zararlılara karşı çok daha etkili yöntemler olan biyolojik veya entegre savaşım modellerinin uygulanması sağlanmalıdır.Sulak alanlarda rasyonel kullanımı gerçekleştirebilmek ve etkili bir koruma sağlayabilmek için; her bir sulak alan için sosyal, ekonomik ve ekolojik bütünlük içerisinde tüm sektörleri entegre eden “Sulak Alan Yöntemi Planı” geliştirilmeli ve bu planların uygulanması sağlanmalıdır.”